KÜÇÜKKUYU İLÇESİ

                                    Kaz Dağları'nın eteklerinde
                                                       Küçükkuyu

"Ege'nin mavisi ile İda'nın yeşili arasında öyle bir yer vardır ki, orada keskin kekik kokuları içinde lezzetli zeytin çeşitleri ile yaptığım kahvaltının tadını hiçbir yerde bulamadım. İşte orası Gargara'dır."
Yukarıdaki sözleri İliada Destanı'nda Homeros tanrılar tanrısı Zeus'un ağzından yazıyor.
Gargara antik kenti bugünkü Küçükkuyu'nun geçmişidir. Ancak yeterli arkeolojik araştırmalar yapılmadığından bu tarih şimoilik biraz sisler altında.
1998'de yapılan araştırmalarda Gargara antik yerleşiminin ilk yerinin Nusratlı Köyü kuzeyindeki Kocakaya Tepe'de olduğu, daha sonra Arıklı Köyü'nün doğusundaki Zindan Tepe'ye taşındığı belirlendi.
Kentin bilinebilen tarihi İ.Ö. 6. yy'a kadar uzanıyor.
Küçüklü büyüklü konaklama tesislerinin bulunduğu Küçükkuyu sahil kıyısına uzunlamasına yayılmış bir sahil beldesi. Kumsallı plajları, temiz denizi, bol balığı ile bir sahil yerleşimi ama İda Dağı'nın eteklerinden yukarılara doğru bir başka güzellik de sahille rekabet ediyor.

Kaz Dağı'nın (İda) eteklerinde
Küçükkuyu çevresinde doğal güzellikler içinde eski dokusunu koruyan köyler,  buz gibi suları ile pınarlar, İda Dağı'nın yükseklerindeki kaynaklardan çıkan temiz suları ile denize koşan dereler, dereler üzerinde şelaleler, zeytin ağaçları, sonra çamlar, sonra muhteşem bir flora ve fauna...
Ve bir de mitolojik öyküler, daha yakın tarihin efsaneleri.

Yeşilyurt Köyü (Büyük Çetmi)
Küçükkuyu'nun batı yönünden ayrılıp kısacık bir yolculukla ulaşılan köy yöreye özgü Nusratlı taşı ile yapılmış evleri ile mimari bir bütünlük içinde. Çok güzel ve iyi durumda taş konakların bulunduğu köyde betonarme yapı yapılmıyor ve köyün dokusu köylülerin sahip çıkmasıyla korunuyor. Büyük kentlerden gelenler de eski evleri satın alıp restore ederek yerleşiyorlar.
Deniz'in iyotlu havası ile Kazdağları'nın bol oksijeninin birbirine karıştığı önü mavi arkası yeşille kuşatılmış köyün çevresinde yerel mimarı dokuyla uyumlu küçük moteller bulunuyor.
Deniz, orman, dağ ve kültürü birleştiren zenginlikte bir turizm türü doğuyor.

Küçük Çetmi Köyü ve Afrodit Kaplıcası
Şirin ve tarihi dokusu bozulmamış bir köy daha! Rivayete göre iki iki kardeşin biri Büyük Çetmi (Yeşilyurt) diğeri Küçük çetmi köyünü kurmuşlar. Oğuz Türkleri'nin Çepni boyundan oldukları İstanbul'un Türkler tarafından alınmasından önce buraya yerleştirildikleri anlatılageliyor.
Temiz havası, zeytin ve çam ağaçları, taş evleri, tarihi camisi ile güzel bir köy.
Köyün hemen yakınındaki Afrodit (Aphrodite) Kaplıcaları antik çağdan beri bilinen bir termalkaynak. Çevre köylerde Helenik mitoloji ile Türkmen söylencelerinin birbirine karıştığı çok sayıdaki öyküden birisi de bu kaplıcalar için anlatılıyor. Tanrıça Afrodit'in burada yıkandıktan sonra güzellik tanrıçası olduğuna kadar uzanan öyküler...
42 Derece sıcaklıktaki suyunun bir çok hastalığa iyi geldiği laboratuvar araştırmaları ile de kanıtlanmış olan kaplıcaların konaklama ve banyo tesislerinin yetersizliği yöre turizminde hakettiği yeri almasını önlüyor.
Yörede gelişen turizm yakın gelecekte burası ve Kazdağları'ndaki başka termal kaynakların bir Wellness turizmi (sağlık-güzellik) merkezi olacağının sinyallerini veriyor.

Adatepe Köyü ve Zeus Altarı
Küçükkuyu'dan yörenin en popüler köyü sayılabilecek Adatepe'ye doğru çıkan kısa asfalt yol çamlar arasında yükseliyor. Köyün popülerliği doğal ve mimari güzelliği yanında bir gurup entellektüelin köyden ev alıp yerleşmeleri ile başladı. Köyün terkedilmiş eski okulu olan ve Taş Mektep diye anılan yapıyı elden geçirip yazları burada felsefe, sanat tarihi, mitoloji konularında derler verilen bir yaz okulu haline getirildi. Özel olarak bu dersler için kentlerden gelenlerin yanısıra çevreye tatil için gelen meraklıların da katıldığı derslerde Türkiye'nin tanınmış bilim, kültür, sanat insanları ders veriyorlardı.
Son yıllarda açılamayan bu yaz okulunun yeniden canlandırılması için çalışılıyor.
Köyün evleri taş ve birbirinin manzarasını kapatmayacak şekilde konumlanmış. Harap duruma gelen evlerin çoğu eski taş ustaları tarafından aslına uygun halde restore edildi. Bu çalışmalar evleri satın alan kentliler çoğaldıkça artarak sürüyor.
Eskiden Türk ve Rumların birlikte yaşadığı, bu nedenle ortak bir kültürü ve iki kültürün farklı renklerini yansıtan Adatepe Köyü koruma altında.
Köyde kahve ve yiyecek bir şeyler bulunuyor. Oldukça da çok ziyaretçisi oluyor.
Sahiller yerine daha güvenli yüksekliklere yerleşme kültürü Türkiye'nin bir çok yöresinde olduğu gibi burada da vardı. Bir dönem daha çok Rumlar sahile yakın yerlerde, Türkler ise biraz daha yükseklerde, dağ eteklerinde yerleşirlerdi. Zamanla her iki tarz yerleşim arasında geçişler de oldu.
Köyün restore edilmiş güzel evlerinden birisi Hacı Mehmet Ağa Konağı eski bir Türk evi. Zağnos Paşa'nın karısının yaptırdığı söylenen köy camisi ile aynı dönemde yapılmış.

Zeus Altarı
Köyün girişinde ayran, gözleme gibi yiyeceklerin satıldığı kır lokantasının yanından sağa dönen ve motorlu taşıtla girilemeyen yol Zeus Altarı'na çıkıyor. Onbeş dakika kadar çamlar arasında yürümek gerekiyor.
Zeus Altarı denilen yerin aslında kazılmakta olan Antandros kentiyle veya Gargara kentiyle bir ilgisi olabileceği düşünülüyor.
Aslında buranın tanrılara kurbanlar sunmak üzere yapılmış bir sunak olduğu söylenebilir. Taş duvarla örülmüş küçük bir oda kadar olan ve içinde su bulunan sarnıç halk arasında Zeus mağarası diye adlandırılıyordu.
Hameros7un İlyada Destanı'nda "Zeus'un tapınağı, kokulu sunağı" diye sözettiği ve İda'da olduğunu söylediği sunaktan kalmış bir parça da olabilir.
Zeus Altarı'nın yakınında Çanakkale Savaşı'nda yararlık göstermiş ve halkın yatır saydığı Erdem Dede'nin mezarı da bulunuyor.
Bu tepenin tarih dışında sunduğu muhteşem bir de manzara var. Kıyı yerleşimleri ile uzun bur sahili, mavilikleri çam ağaçları arasından gören panoramik bir manzara.

Mıhlıçay
Mıhlıçay İda Dağı'ndan doğup yüksek eğimi ile koşarcasına Ege Denizi'ne ulaşan akarsulardan birisi.
Hem piknik alanı hem de trekking parkuru olarak değerlendiriliyor. Yüzmek isteyen gençleri de çekiyor. Küçük şelalelerin oluşturduğu derin havuzlara kayaların üzerinden atlıyorlar. Hatırlatmak gerekir ki su oldukça soğuk.
Patika yol önce Başdeğirmen mıntıkasına getiriyor. Rumlardan kalma bir değirmen, restore edilmiş. Değirmen taşları ve su yolları görülebiliyor. Değirmen hakkında bekçisinden bilgi alabilirsiniz.
Değirmenin karşısında ise kemerli bir köprü var ve üzerinden geçiyorsunuz. Romalılardan kalma köprü, Troia'ya giden antik yolun Mıhlıçay üzerindeki tek geçiş noktasıymış. Şimdi trekkingcilere ve zeytincilere yol veriyor. Çevresi çam, çınar, zeytin, tesbih, defne, incir, ayva, armut ağaçları ve kekiklerle, böğürtlenle dolu dolu Mıhlıçay'a üretme çiftliklerinden alabalık ve sazan yavruları bırakılmış. Çiftlik balıkları doğal ortamda büyüyüp türlerinin ana özelliklerine dönmüş ve çiftlik balıklarında olmayacak kadar lezzetlenmişler.
Değirmenden yukarı yol yok. Dere içinden, kıyısından, bazen de kayalar üzerinden akış yönüne doğru ilerliyorsunuz. Kademe kademe yükselirken önünüze irili ufaklı şelaleler çıkıyor. Ve sonunda yüzülebilir çap ve derinlikte bir göletle karşılaşılıyor. Ama asıl güzellik gölün arkasında gizli. 15-20 metre ilerleyince dik kaya-duvarlarla çevrili bir odaya girilmiş gibi oluyor. Ve kulakları uğuldatarak göle dökülen şelale karşınızda duruyor.
Gölün derinliği neredeyse 30 metre. Tabanın koyulaşan rengi ürkütücü. Maceracı gençler 15-20 metre yükseklikteki kayadan gölün buz gibi sularına atlıyorlar.
Yazın sıcak günlerinde göle girip, şelale altında bir süre kalınabilir Suyun yazın da buz gibi olduğunu unutmayın.
Bölgeye seyahat acentaları trekking turları da düzenliyor.

Kazdağları'nda Trekking ve jeep safari
Kazdağları'nın bir bölümü Milli Park ve buraya girmek için izin gerekiyor. Kişisel istekler uygun görülmüyor. Hem dağın hem de insanın güvenliği açısından bu gerekli. Gerek büyük kentlerde gerekse yörede seyahat acentalarının düzenlediği turlara katılmak en iyi çözüm.
Jeep safari ormaniçi ham yollarda yapılıyor.
Trekking için ise sayısız denilebilecek kadar çok parkur var. Parkurların güçlük dereceleri de farklı.
Bazıları zirveye kadar çıkan çadır konaklamalı turlar, bazıları daha yumuşak günübirlik turlar. Traktör romörkleriyle belirli bir yakınlığa kadar çıkıp oradan zirveye yürünen turlar da yapılıyor.
Bu turlarda kesinlikle ateş yakılmıyor. Yemek soğuk kumanya ile hallediliyor.
Çok zengin fauna ve özellikle de floraya sahip bölgede eskiden bitki toplama turları yapılıyordu. Endemik (dünyada sadece Kazdağları'nda bulunan) 26 çeşit bitki belirlenmiş. Endemik olmayan ama Türkiye'de sadece kazdağı'nda bulunan 15 tür de belirlenmiş.
Bu bitkiler dünye mirasının bir parçası. Bu bitkilerin bilerek ya da bilmeyerek koparılması tehlikesinden dolayı bu turlara artık izin verilmiyor. Rehber eşliğinde ve izinle yapılan turlar serbest. Bitkilerin fotoğraf ve filmleri çekilebilir ve seyredilebilir.
Şifalı otlar bakımından da zengin olan Kazdağları'nda yerel kültürün bir parçası olarak bir çok ot sağlık amacıyla çeşitli biçimlerde kullanılıyor.
Burada uzmanların uyarısına kulak vermekte yarar var. Bitkiler çok eski çağlardan beri sağaltım amacıyla kullanılıyor. Günümüz modern ilaçlarının da çoğu bitkilerden yararlanarak yapılıyor ancak yörede yemek yapılan otlar dışında sağaltım için kullanılan otlar konusunda dikkatli olmak gerekiyor. Çok bilinen ve kullanılan bazı ot çayları bile fazla içildiğinde sorun yaratabiliyor.
Mitolojik öykülerde Zeus'un kartal şekline girerek yakışıklı Ganymedes'i Olympos'a kaçırdığı ve güzel delikanlının tanrılar gibi Ambrossia yiyip Nektar içerek ölümsüz olduğu anlatılıyor ama son sözü tıp bilimine, eczacılığa bırakmakta yarar olduğu unutulmamalı.



Mitoloji de balaylarını geçirdiği, Afrodit’in Hermes’le aşk yaşadığı, Paris’in Helena’ya aşkını sunduğu zümrüt taçlı efsanevi İda (Kaz) Dağı’nın eteklerindeki Küçükkuyu’ya hoşgeldiniz.Çanakkale İline bağlı beldemiz Küçükkuyu, Doğal güzellikleri, denizi, deniz ürünleri, şifalı suları ve bitkileri, temiz havası, taş yapıları, tarihi değerleri ve tabii ki zeytin-zeytinyağları ve üç bin yatak kapasitesi ile turizm alanında atılım yapma potansiyeline sahip kapasitesi ile, Edremit Körfezi’nin ve dünyanın gizli turizm cennetlerinden bir tanesi. Küçükkuyu’nun temiz denizi ve şirin bir balıkçı limanı var. Balığı her zaman bol. Güzel motelleri ve düzenli yapılanması ile dikkat çekiyor. Küçükkuyu da tüm Kuzey Ege’ye hakim zeytin ağaçlarından kısmetine düşeni almıştır. Dünyanın en nefis, düşük asitli ve kendine has güzel kokulu zeytinyağı bu bölgede yetişen zeytin ağaçlarından çıkar.

Çanakkale’nin Küçükkuyu beldesinin körfeze hakim iki köyü var ki diğer köylere pek benzemez. Neden derseniz eğer; Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınan bu köyler, Rum ve Türk kültür izlerini taşıması ve orijinal taş yapısıyla yerli ve yabancıların dikkatini çekmesinden dolayı özel bir konuma getirilmiş. Köyler, doğal dokusu, dağ ve denizin muhteşem uyumlu ahengi sayesinde soft turizm açısından gelecek vaad ediyor.Yaz aylarında irili ufaklı bir çok yatın demirlediği Küçükkuyu sahillerinde deniz ürünlerinin ve yöreye özgü ot yemeklerinin (Semiz Otu, Evegömeci, İndibağ, Arapsaçı, Acıfiliz, Gelincik, Labada vs.) her çeşidini birbirinden kaliteli restorantlarda cazip fiyatlarla yiyebilirsiniz. Deniz, dağ ve termal turizmin birarada yaşandığı bu güzel beldede keyifli tatiller geçirmeniz dileğiyle…

Küçükkuyu’nun en meşhur yerlerinden biridir.Altar, kelime anlamı ile sunak demektir. Tanrı Zeus, Troy ile Akha’lar arasındaki savaşı bu sunaktan izlemiştir. Sunağın altında bulunan oda büyüklüğündeki, içinde su bulunan sarnıça Zeus Mağarası denmektedir. Homeros’un İlyadası’nda Tanrı Zeus’un Hera’yı gördüğü ve aşık olduğu yer olarak anlatılan Zeus Altarı, Küçükkuyu’dan 3 km uzaklıkta bir tepenin üzerindedir. Edremit Körfezi’ne kuşbakışı bakan ve çok güzel bir panoramaya sahip olan Altar’ın hemen yanında Çanakkale Savaşları’na katılan Erdem Dede’nin yatırı bulunmaktadır.Şifalı sularında derman aramaya gelenlerle dolup taşan kaplıcalar rivayete göre Afrodit tarafından bulunmuş. Tanrıça Afrodit tarihte bilinen ilk güzellik kraliçesidir. Cüzzam hastalığına yakalanarak güzelliği kaybolan Afrodit, Tanrı Zeus tarafından yanından uzaklaştırılır. İda Dağı’nda gezerken bir kurdun suyun çıktığı mağaraya girdiğini görür. Buradan çıkan 42°lik şifalı sularda hergün yıkanan Afrodit cüzzamdan kurtularak eski güzelliğine yeniden kavuşur.Afrodit Kaplıcaları’nda 5 kişilik bir havuz ile 5 tane küvetli banyo odası var. Su sıcaklığı 43°, Ph değeri 7’dir. Konaklama imkanı olan kaplıcalar çam, zeytin ve meyve ağaçları arasında sakin, sessiz ortamıyla huzur veriyor.

Küçükkuyu’ya hayat veren Mıhlı Çayı cömertçe sergilediği doğal güzellikleriyle mutlaka görülmesi gereken yerlerdendir. Bölgeye giden yolun 5 km sonrasında karşınıza çıkan Başdeğirmen mıntıkası ünlü bir mesire yeridir. Mıhlıçay’ın bereketi toprağa öyle yaramış ki, ağaçlardan gökyüzü görünmüyor. Burada Rumlardan kalma bir değirmen var. Su yolları ve taşları aynen muhafaza edilen değirmen restore edilmiş. Roma döneminden kalma kemerli bir köprü de bu değirmene eşlik ediyor. Değirmenin bir kaç km sonrasında yüzülebilecek ölçülerde harika bir gölet ve bu gölete akan harika şelaleler bulunmaktadır.

Küçükkuyu-Assos arasında bakirliğini korumuş harika koylar vardır. Tertemiz deniz suyu etkiler insanı.


Kadırga Koyu, iyi bir turizm beldesi olmaya aday yerlerden bir tanesidir. Aynı zamanda doğal yaşamın tahrip edilmemesi için doğal sit alanı ilan edilmiş. Kadırga Koyu’nda bugüne kadar irili ufaklı 14 turistik tesis yapılmış, ama hiç birisi doğayı bozmamıştır. Gürültülü şehir yaşamından uzaklaşmak isteyen insanların aradıkları yer burasıdır diyebiliriz. Kadırga Koyu’nda sizi rahatsız edebilecek tek gürültü kuş sesleridir. Aynı zamanda Mavi Bayrak sahibidir.

Doğayla tarihin, dağla denizin iç içe geçtiği Assos;Aristo’nun yüzlerce yıl önce kurduğu felsefe okulu, Midilli Adası’nı kucaklayan antik kenti ve bohemlerin tercih ettiği iskelesiyle, yüzyıllık taş evleriyle modası hiç geçmeyecek bir klasiktir.Ünlü Athena Tapınağı M.Ö. 6.yüzyılda burada inşa edilmiştir. Dor tarzıyla yapılmış olan bu tapınak yeniden restore edilmiştir. Tapınak kalıntıları arasından sızan ay ışığını görmek için orada bulunmalı ya da erken kalkıp Akropol üzerinden şafağın doğuşunu, tepeden Edremit Körfezi’nin muhteşem manzarasını görmelisiniz. Böylece neden bu cennet gibi bölgenin seçildiğini taktir edeceksiniz.


İLKLER MEMLEKETİ BURHANİYE:
 

Milli mücadelede ilk kurşun Burhaniye'de atıldı.
Milli mücadelede ilk şehidini Burhaniye verdi.
Milli mücadele kahramanlarına körfezde ilk abide Burhaniye'de dikildi.
Körfezde ilk düşmandan kurtulan kaza Burhaniye'dir.
Körfezde ilk belediye binası Burhaniye'de yapıldı.
Körfezde ilk defa Burhaniye'nin imar planı yapıldı.
Körfezde en eski şehir Burhaniye Ören tepede kuruldu.
Körfezde ilk tersane Burhaniye mıntıkasında yapıldı.
Körfezde ilk tabakhane Burhaniye'de açıldı.
Körfezde ilk prina fabrikası Burhaniye'de faaliyete geçti.
Körfezde ilk çırçır fabrikası Burhaniye'de işletmeye açıldı.
Körfezde ilk spor sahası Burhaniye'de yaptırıldı.
Körfezde ilk şehir kulübü Burhaniye'de açıldı.
Körfezde ilk makine ziraatı Burhaniye'de başladı.
Körfezde ilk modern hükümet konağı Burhaniye'de yaptırıldı.
Körfezde ilk Ziraat Bankası Burhaniye'de açıldı.
Körfezde ilk doğum evi ve çocuk hastalıkları servisi Burhaniye'de açıldı.
Körfezde ilk verem savaş dispanseri Burhaniye'de hizmete girdi.
Türkiye'de ilk izci teşkilatı kurulan yer Burhaniye'dir.
Balıkesir'de ilk münazara yapılan yer Burhaniye'dir.
Balıkesir'de çok partili hayata atılan ilk kaza Burhaniye'dir.
Körfezde ilk milletvekili çıkaran kaza Burhaniye'dir.
Körfezde ilk bakan çıkaran kaza Burhaniye'dir.
(Kaynak-Modern Türkiye-Memleket yayınları, sene 1 Sayfa 9-10, Yıl 1958)
 
Bugün 3911 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol